Mart 1915… Çanakkale’de savaşın en çetin günleri yaşanıyordu. Mehmet, 19 yaşında bir Anadolu delikanlısıydı. Köydeki ailesini, kardeşlerini geride bırakıp vatan uğruna cepheye koşmuştu. Annesi, onu uğurlarken cebine küçük bir mendile sarılı bir mektup sıkıştırmıştı. “Oğlum, bu vatan toprağını koruyamazsan, eve dönme. Biz seninle gurur duyarız.” yazıyordu. Mehmet, her gün bu mektubu çıkarır, gözleri dolarak okurdu.
Bir gece, siperlerin arasında İngiliz askerlerinden biri yaralı halde bulunmuştu. Mehmet, düşman da olsa onun da bir ana kuzusu olduğunu düşünerek, yaralı askeri sırtladı ve siperine taşıdı. Asker, zayıf bir sesle “Thankyou, friend” (Teşekkürler, dostum) diyebildi. Mehmet, cebindeki son suyu ona içirdi.
Sabah olduğunda düşman cephesinden beyaz bir bayrak kalktı. Yaralı askerin kumandanı, Mehmet’in yaptığı iyiliği öğrenmiş ve ateşkes isteğinde bulunmuştu. O gün birkaç saatlik sessizlik sağlandı. Her iki taraf da ölülerini topladı.
Aradan yıllar geçti… Savaş bitti, Mehmet köyünü döndü. Bir gün kapısı çalındı. Postacı elinde yabancı bir mektupla duruyordu. Mektupta, yıllar önce kurtardığı o İngiliz askerinin yazdığı cümleler vardı:
“Mehmet, bana hayatı sen bağışladın. Ben de sana minnet borcumu, barış için çalışarak ödüyorum. Biz düşman değildik, sadece iki ana kuzusuyduk. Çanakkale’de kaybettiklerimiz ve kazandıklarımız, insanlığın ortak mirasıdır.”
Mehmet’in gözlerinden yaşlar süzüldü. O gün anladı ki Çanakkale sadece bir savaş değil, insanlığın sınandığı bir destandı.
Kınalı Hasan’ın Hikayesi
Cephede bir başka yiğit daha vardı: Kınalı Hasan. Adını, başındaki kına lekesinden almıştı. Arkadaşları ona takılır, “Hasan, kız mı alıyorsun da başına kına yaktın?” diye şakalaşır, Hasan ise gülümseyerek susardı.
Bir gün komutanı dayanamayıp sordu:
— Oğlum Hasan, bu kına neyin nesi? Ailenden mi böyle gönderdiler seni?
Hasan, gözlerini yere eğdi ve yavaşça cevap verdi:
— Komutanım, anam yaktı kınayı. “Oğlum seni kurban diye vatana adadım” dedi. Bizim köyde kına ya kurbana ya gelinlereya da askere giden yiğitlere yakılır.
O gün herkes sessizce Hasan’a baktı. Hasan cephede daha da cesur savaştı. Ne yazık ki bir gün, siperleri savunurken şehit düştü. Cebinden annesinin yazdığı bir mektup çıktı:
“Oğlum Hasan, seni Allah’a, peygambere ve vatanımıza kurban verdim. Başın dik dursun. Eğer şehit olursan, bil ki cennet seni bekliyor. Vatan sağ olsun…”
Komutan ve arkadaşları mektubu okuduğunda gözyaşlarını tutamadı. Hasan artık Çanakkale toprağında, adını tarihe altın harflerle yazdıran kahramanlardan biri olmuştu.
Çanakkale, yalnızca mermilerin çarpıştığı bir savaş değildi. Orada insanlık, merhamet, vatan sevgisi ve fedakârlık vardı. Mehmet gibi düşmanına su verenler de Kınalı Hasan gibi anasının duasıyla vatan toprağına düşenler de bu destanın unutulmaz kahramanlarıydı. Onlar sayesinde bugün özgürce nefes alıyoruz. Bu kahramanların anısını yaşatmak, onlara olan borcumuzdur. Vatan sağ olsun!
Çanakkale, bir milletin küllerinden doğduğu yerdir. Orada yalnızca toprak değil, yürekler kazandı. Unutmayalım ki, Çanakkale geçilmez demek, özgürlükten asla vazgeçmemektir.
“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçen zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir.” — Mustafa Kemal Atatürk
Bugün bu topraklarda özgürce yaşıyorsak, bu büyük komutana ve silah arkadaşlarına minnet borçluyuz. Teşekkürler Mustafa Kemal Atatürk, teşekkürler Çanakkale’nin kahramanları!
Buket Işıkdoğan Köse