Buket Işıkdoğan Köse
  1. Haberler
  2. Sanatta ve Edebiyatta Aşk: 14 Şubat’a Bir Bakış

Sanatta ve Edebiyatta Aşk: 14 Şubat’a Bir Bakış

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sevgi, insanın varoluşundan bu yana sanatın en güçlü ilham kaynaklarından biri olmuştur. Şiirler, romanlar, filmler ve tiyatro oyunları, aşkın farklı yüzlerini anlatırken, bu duygunun zamana ve mekâna meydan okuyan gücünü bizlere hatırlatır. 14 Şubat, sadece romantik aşkın değil, sevginin her yönüyle ele alındığı bir gün olarak da görülebilir. Peki, edebiyat ve sanat aşkı nasıl anlatır?

Aşk, en güzel ifadelerini şiirde bulur. Türk edebiyatında Nazım Hikmet, “Sevdaya Dair” şiiriyle aşkın devrimci ve sınır tanımaz doğasını anlatırken, Cemal Süreya, “Sevda Sözleri” ile modern aşkın hem tutkulu hem de kırılgan yönlerini işler. Divan edebiyatında ise Fuzuli’nin “Leyla ile Mecnun” mesnevisi, aşkın fedakârlık boyutunu en güçlü şekilde ortaya koyan eserlerden biridir. Aşk, bazen hasretle bazen de kavuşmayla yüceltilirken, şairlerin dizelerinde ölümsüzleşir.

Aşk, romanlarda da birçok farklı biçimde ele alınmıştır. Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu”su yasak aşkın trajedisini anlatırken, Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” aşkın takıntıya dönüşen hâlini gözler önüne serer. Dünya edebiyatında EmilyBrontë’nin “Uğultulu Tepeler” romanı, tutkulu ama bir o kadar da yıkıcı bir aşkın hikâyesini anlatırken, JaneAusten’ın “Aşk ve Gurur”u aşkın sosyal sınıf farklarıyla nasıl sınandığını işler.

Sinemada ve tiyatroda da aşkın çeşitli yönleri yansıtılmıştır. “Casablanca” filmi, savaşın gölgesinde kalan ama fedakârlıkla şekillenen aşkı anlatırken, “PrideandPrejudice (Aşk ve Gurur)” film uyarlaması, aşkın zamanla nasıl evrilebileceğini gösterir. Shakespeare’in ölümsüz eseri “Romeo ve Juliet”, aşkın uğruna savaşlar verilen, trajik ama bir o kadar da büyüleyici bir duygu olduğunu gözler önüne serer.

Sonuç: Sevginin Sonsuzluğu

Edebiyat ve sanat, aşkı yalnızca romantik bir kavram olarak değil, insan ruhunun en derin duygularından biri olarak ele alır. Şiirlerde, romanlarda, sahnede ve beyaz perdede ölümsüzleşen aşk, yalnızca bir günde değil, her zaman kutlanmaya değerdir. 14 Şubat’ı sadece bir özel gün değil, edebiyatın ve sanatın şekillendirdiği sonsuz sevginin bir yansıması olarak görebiliriz.

Eylül

Teni okşarken ürperten Eylül rüzgârı gibisin

girdin dünyama.

senden önce var mıydı bu beden

bu duygular

bu istekler

bilemedim

 

Yıldızlı gecelerde,

üzerime aldığım incecik şal gibi

sar sarmala istedim

bir eylül akşamı terk edip gideceğini

bilemedim

 

Geldiğinde aydınlanan yüreğimdi.

gittiğinde buz oldu bedenim

arkandan sessizce baktım ama

gitme kal diyemedim

 

Eylülde sararan yapraklar gibiyim

dalında altın misali parıldarken

güneşin üzerime vuran ışıklarıyla düşüp toprağa

kurumuş yaprak gibi çürüyüp kaybolacağımı

bilemedim

 

Hazan mevsiminin en güzel kızısın sen eylül

güzelliğin ile büyülerken evreni uğruna değişir tüm doğa

sen gülümserken bu yok oluşlara

bu kadar güçlü olacağını

bilemedim…

 

Eylül hep ayrılığı hatırlatır bana

oysa yeniden doğmak için ölmek mi  gerekir?

ölmüş duyguların ardından yas tutmak boşa

seninle bir doğanlara

gülmek gerekir.

 

Hazan mevsiminin mahcup ve güzel kızı

beni anlaman için,

deli gibi esen o sert rüzgarlarda savrulan yapraklar gibi

ruhumun içinde kaybolman gerekir…

 

Buket Işıkdoğan Köse

 

Güncel Sanat Dergisi 7. Kaygusuz Abdal Şiir Yarışmasında ‘’EYLÜL’ şiiri ‘’Güzel Alanya’’ ödülü kazanmıştır.

Sanatta ve Edebiyatta Aşk: 14 Şubat’a Bir Bakış
Yorum Yap
Bizi Takip Edin
Bize Katılın